Şu yaşlı kuşaklarından sık sık duyduğumuz söylemler, hep eskiye özlem içerir değil mi? Söz gelimi: “Hey gidi eski günler! Eski bayramlar, eski dostlar… Hatır-gönül vardı; kanaat, bereket vardı. Ya şimdi, batman çağla karıştı… Zamane işte,”eseflenmeleri…
Neden böyle diye biraz kafa yordum. İsterseniz sizlerle de paylaşalım: İnsan ömrünün çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerini irdeleyelim. Çocukluk dönemi, (bebeklik de dâhil) ağlayarak geldiği şu dünyayı ve yaşamı tanıma evresidir. Her şeyi merak eder, sorar. Ondaki tecessüs tanımaya dönüktür. Eliyle yoklar, diliyle tadar, bazen canı yanar, ama merakının canlılığından bir şey kaybetmez. Sonuca ulaşıncaya değin çabalar. Çoğu objeler onu heyecanlandırır, sevindirir, gönendirir. Zayıf kaldığı engeller önünde pes etmez, ataklarını sürdürür, sonuca ulaşıncaya değin… Kimi zaman canı yansa da devam eder mücadeleye… Bütün bunlar devinimsel bir başarının, kendine güvenin gelişimine kapı aralar, onu mutlu eder.
Gençlik döneminde insanoğlu, her şeyi salt şekliyle değil, özüyle algılamaya ve yorumlamaya çalışır. Hayat bu dönemde deli dolu olsa da öze dönük algılama ve bilgilenmeyle gelişimin hız kazandığı bir dönemdir. Genç enerjik, devinimli, atak ve idealisttir. Bedenen gelişimini ruhen besleyerek kendini güçlü hisseder. Hayal gücü zengin ve işlektir. Bilgilenme, ilgilenme sürecindedir. Zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmaz. Gerçekleri önemsemez, daha çok hayalleriyle yaşar. Her konuda kendine vazife çıkarır, girişimlerde bulunur, çözümler üretmeye hevesli görünür. İnandığının arkasında durmada gözü karadır.
Olgunluk, durulma ve sorumluluk alma dönemidir. Artık delidolu gençlik dönemi geride kalmıştır. Bireysel, ailevi, toplumsal görev ve sorumluluklar artmıştır. Hayatında başkalarının da hakları olduğunun bilincindedir. Bu yüzden ki sorunlara temkinli yaklaşma zamanıdır. Akıl ve mantığın kullanımı öne geçmiştir. İki düşünür bir yapar, konuma gelmiştir. Her meseleye kendi gerçeği içinde çözüm arar. Fırsatları değerlendirme ve hatalardan ders çıkarma sürecine girmiştir. Enerjisini daha akılcı yaklaşımlarla kullanır. Neden niçin sorgulaması ve sonuca bu yaklaşımlarla gidilmesinin gereğine inanmaktadır. Ataklar yavaşlamış, aklın ve mantığın kontrolüne girmiştir. Aklı, fizik gücünün önüne geçmiştir. Bu konum insanın en verimli dönemidir, diyebiliriz.
Yaşlılıkla hayatın birikimleri de yaşlanır. Hayat bir şekilde tekrarlarla devam eden bir sürece girer. Bedenle birlikte her şey aktivitesini kaybederken devinimler yavaşlar. Giderek yaşlı kişi gerçek hayatın dışına itilir. Geçmişin nostaljisi içine çekilir. Onunla beraber her şey yaşlanmıştır. Hayattan beklentileri tükenmiş, önünde onu sürükleyen bir amaç kalmamıştır. Onun için risk alma, heyecan duyma ve beklentiler çok gerilere düşmüştür. Kendini yenileme, değiştirme, geliştirme sürecini tamamlamıştır. Onun yenileri hep eskide kalmış, bu yüzden ki günün getirileri ve götürüleri ona ancak sıkıntı verir, olmuştur. O artık gününde, gelecekte değil, geçmişinde yaşamaktadır. Geleceğe dönük beklenti, heyecan, coşku, ilgi ve bilgilenme kaynakları zayıflamıştır. Zaman zaman yaşlı kuşakların: Eskiye özlem duymaları bundandır. Zira orası onların çocuklukları, gençlikleri ve olgunluk dönemlerinin nostalji kaynağıdır.
Her ne kadar yaşlılık üzerine olumsuz gözlemlerimizi ifade etsek de yine de yaşlılık bir nimettir. Her nimetin bir külfeti olması doğaldır. Bu yaklaşımla baktığımızda yaşlılık itici değil, çekici bir kazanım olur, bence… Bir de varsa yüreğinde biraz sevgi ve bir uğraş alanı… Bir o kadar da iman gücü… İşte o zaman yaşamak her yaşta güzeldir…